Translate

17 Nisan 2016 Pazar

Kiznaiver



İsim:
Kiznaiver, キズナイーバー

Tür: Aksiyon, Bilim Kurgu, Drama, Gerilim

Yayınlanma Tarihi:
09.04.2016

Kaynak: Orijinal

Yönetmen: Kobayashi Hiroshi

Senarist:
Okada Mari

Başlıca Seiyuular: Kaji Yuki (Agata Katsuhira), Yamamura Hibiku (Sonozaki Noriko), Terasaki Yuka (Takashiro Chidori), Maeno Tomoaki (Tenga Hajime), Shimazaki Nobunaga (Yuta Tsuguhito), Satou Rina (Maki Honoka), Kuno Misaki (Niiyama Niko), Nishiyama Koutarou (Hisamu Yoshiharu)

Firma/Stüdyo: Trigger

Müzik: Hayashi Yuuki

Açılış: LAY YOUR HANDS ON ME – Boom Boom Satellites

Kapanış: Hajimari no Sokudo – Sangatsu no Phantasia

Bir kişinin kendisini başka bir bilincin yerine koyarak söz konusu bilincin duygularını ve düşüncelerini, denemeksizin anlayabilme becerisine “empati” denir. İnsanlığın gelişme hızının maksimuma ulaştığı günümüzde bu hıza nazaran en çabuk unutulan, en az hatırlanan ve yokluğuyla en acı sonuçları doğuran bu yetimiz, belki de dünyada kafamızı çevirip görmekten kaçındığımız tüm kötülüklerin ilacı, tüm keşkelerin geri dönüşü, daha meydana gelmemiş tüm felaketlerin telafisi… Yazar R.A. Salvatore, Forgotten Realms (Unutulmuş Diyarlar) serisinin Silent Blade (Sessiz Kılıç) kitabında “Loss of empathy might well be the most enduring and deep-cutting scar of all, the silent blade of an unseen enemy, tearing at our hearts and stealing more than our strength.” ifadesini kullanmıştır. Empatinin yoksunluğunu, kalplerimizi deşen ve gücümüzden çok daha fazlasını çalan görünmez bir düşmanın sessiz kılıcı, yaraların en derini ve en daimisi olarak betimleyen yazarın bu sözünü, yıllar önce okuyup beğenmenin ardından bu yazıda kullanmak geldi içimden. Neden derseniz, animasyon stüdyosu Trigger’ın yayımlandığı dönem oldukça ses getirmiş Kill la Kill ardından dönüş yapacağı yeni TV serisi Kiznaiver üzerine konuşmaya başlamadan önce üzerinde durulması gereken en doğru sözcük empati.





Tıpkı Kill la Kill ya da Trigger’ın dikkate değer bulduğum tek diğer yapımı Little Witch Academia gibi orijinal bir yapım olan Kiznaiver, şimdilik empatiyi yazının bu noktasına kadar taşıdığı anlamından bir nebze daha hafif işleyecek gibi duruyor. Burada hafiften kastım seride, Koutetsujou no Kabaneri‘nin “korku” hissini ifade edişinde ciddi şekilde öne çıkan dramatikliğin görülmemesi ki yazar arkadaşım Vanillabunun, animeyi onun için daha az izlenebilir kıldığından bahsetmişti geçenlerde. Tabii bir kesimin seriden beklentilerini düşürmesine sebep olabilecek bu durum, serinin senaristi Okada Mari’nin ilerleyen zamanlar için yapmış olduğu seçimlerle değişebilir. Okada Mari ile ilgili bahsedeceğim ikinci şey, kendisinin bu sezon Diomedea’nın hazırladığı Mayoiga serisinin de senaryosunda da imzası bulunduğu. Ancak Mayoiga karakterlerinden bir tanesine bile sempati duyamadım ve bu, Kiznaiver’ın ilk bölümü içinde karşıma çıkan kendine özgü kişilikleri değerlendirirken az da olsa tereddüt içinde kalmama sebep oldu. Daha karakterleri tanımaktan çok uzak olduğum için ise tereddütümü aşmam için tek bir bölümün yeterli olacağını zannetmiyorum.

Aslında ilk bölüm sonunda Kiznaiver adına emin olduğum tek bir şey var diyebilirim. O da serinin, Trigger’ın namına göre olgun bile kaçtığı. Evet, Trigger’ın kendini kolayca diğer stüdyolardan ayıran tarzıyla nam saldığı doğru. Kiznaiver’da ise yapımcılar stüdyonun klasik uçukluğundan bir adım geri basmış gibi görünüyor. Elbette bunun asıl sebebi Kill la Kill’in yönetmeni Imaishi Hiroyuki’nin ellerinin bu sezon stüdyodan çıkan diğer yapım Space Patrol Luluco ile dolu olması olabilir. (Space Patrol Luluco’yu izlediyseniz neden bahsettiğimi anlamışsınızdır.) Yine de bu demek değil ki ortada hiç Trigger vari bir şey yok, olmaz mı?





“Bazen,bir bağ daha göz göze gelinen ilk günde filizlenebilir.” Bölüme ismini veren bu söz bizi serinin ikinci noktasına, “bağ” kavramına götürüyor. Bağ kurma konusunda en yeteneksiz, en eksik olan karakterimiz Agata Katsuhira, hikayede incelemesi en -belki de tek- eğlenceli olanı bence. Bölümün ilk dakikalarında çocukluğundan bir kareye şahit olduğumuz Katsuhira’ya diğerleriyle aynı olmadığı, “acısını” geri alabileceği söyleniyor yüzünü göremediğimiz ve sözlerinin ardından kendini boşluğa bırakan bir kız çocuğu tarafından. Günümüze geldiğimizde Katsuhira’nın gerçekten hiçbir şekilde fiziksel acı hissedemediğini ve bu yüzden duygusal anlamda da yalıtılmış bir hayat yaşadığını anlıyoruz. Bu tepkisizliğiyle daha küçükken bile zorbaların hedefi olan Katsuhira için şimdi de aynı sorunlar baş gösteriyor. Bende çok iz bırakmayan Chidori, Hajime gibi diğer ana karakterler ardından insan psikolojisi üzerine ilginç fikirleri olan Noriko’nun sahneye çıkışıyla asıl olaylar başlıyor.




Katsuhira-kun, neden küçüklüğünden beri sebepsiz yere zorbalığa maruz kaldığını biliyor musun? Çünkü korkmuyorsun. Herkes, biri için özel olmak ister. İster iyi , ister kötü hisler yüzünden olsun, bu böyledir. Sen, acını dışa vurmadığın için, mücadele etmediğin için, insanlar senin içinde kendilerini bulamıyorlar. İşte bu yüzden öfkeleniyorlar. Herkes kendi yaralarının izlerini başkalarına kazımak ister. Herkes bağlanmak ister, bir başkasına…
Sonozaki Noriko

Etrafına önem vermeyi çoktan bırakan Katsuhira’yı bile afallatan bir karakter Noriko ve elbette en büyük gizemi de o taşıyor. Katolik inancında yer eden yedi ölümcül günahın değişen çağla birlikte evrimleştiğini belirten Noriko bu teorisini ortaya koyarken, ekranda geçen Chidori, Hajime, Niko, Honoka, Yuta-kun(Böyle yazmazsam ayıp ederdim.) ve son olarak da Katsuhira’nın Noriko Tarafından verilmiş özgün birer isme sahip bu günahlarla özdeşleştiğini anlıyoruz. Noriko ve Katsuhira’nın tek yönlü diyalogunu bitiren şey ise ufak bir sürpriz. Katsuhira’nın kendisini merdiven boşluğunda bulmasına sebep olacak cinsten.Gomorin maskotları, hastane koridorlarına ait görüntüler ve müzik eşliğinde bizi bambaşka bir odaya taşıyor. Ne olduğundan habersiz sedyede gözünü açan Katsuhira’nın Noriko tarafından kaçırıldığını öğrenmesi ve bölümün başından beri gördüğümüz tüm ana karakterlerin de onunla aynı kaderi paylaşması işleri daha da karıştırıyor. “Neden buradayız?” sorusu cevabını hemen ardından seriyi empati kavramıyla bağlayan Noriko’nun projesiyle buluyor. Noriko, Trigger’ın uçuk tarzına uyumlu şekilde, kaçırıldığına tanıklık ettiğimiz kişiler üzerinde cerrahi(?) birer operasyon gerçekleştirildiğini ve bu kişilerinKizuna (Bağ) Sistemi‘yle birbirine bağlandığını açıklıyor. İnsanlar birbirlerinin acılarını, yaralarını anladığında ve paylaştığında dünyadaki tüm çatışmanın son bulacağını ve dünya barışının elde edileceğini savunan bu proje, birbirleriyle normal şartlarda araya gelmeyecek insanların birbirlerine zoraki bir bağla bağlanmaları sonucunda yaşanacaklara odaklanıyor. Noriko’nun aralarına katılmadığı bu zoraki gönüllülere de Kiznaiver deniyor. Bu noktada mantıksal yönden tam da oturmayan noktalar mevcut, “Madem acılar paylaşılıyor, kişinin çekeceği acı azalacağından bu önceden yapmak için cesaret edilmeyen şeylerin göze alınmasına sebep olamaz mı? gibi bir düz mantık kurulabilir mesela. Tabii böyle bir mantık yürütme ardından ortaya koyulan işe şimdiden başarısızlık demek imkansız.



Kiznaiver     Kiznaiver
Kiznaiver     Kiznaiver
Kiznaiver      Kiznaiver
Kiznaiver      Kiznaiver
Kiznaiver      Kiznaiver
Kiznaiver      Kiznaiver

Serinin kendini belli eden Trigger vari yönü demiştim ya, Kiznaiver’ın animasyonları Kill la Kill’den bile daha canlı, daha tarz sahibi ve daha detaycı. Seriyi Kill la Kill’den olgun yapan şey de ona göre yerli yerine oturmuş bu yaklaşım aslında. Hep mı ciddi derseniz, değil. Bölüm içinde en çok sevdiğim sahne olan Gomorinlerin Katsuhira’yı sedyede taşıma anı ise bu olgunluğa tezat oluşturacak şekilde sürrealist kaçıyor. Sonuç olarak öyle ya da böyle Wit Studio’nun Koutetsujou no Kabaneri’de ortaya koyduğu işin başarısı yanında Trigger’ın bu sefer göze ne kadar güzel geldiğinden bahsetmemek elde değil.

Hastane sahnesinde bayıldığım bir diğer şey ise müzik. Daha tanıtım videosunu ilk izlediğim anda kalbimi çalan bu melodi ve seri boyunca duyacağımız Hayashi Yuuki imzalı bestelerin tümü için sabırsızlanmadan edemiyorum. Bunlara ek olarak, baş döndürücü animasyonların eşlik ettiği Boom Boom Satellites imzalı açılış şarkısı Lay Your Hands On Me, ilk dinleyişte çok hoşuma gitmese de birkaç defanın ardından orijinal versiyonuna gün saydığım bir şarkı halini aldı. Birinci bölüm öncesinde çıkan ve ana karakterleri seslendiren Kaji Yuuki, Shimazaki Nobunaga başta olmak üzere tüm isimleri konuk eden 0. Bölüm’ü izlemeyenler varsa, serinin seiyuu kadrosunu tanımaları adına izlemelerini öneririm. Seiyuuların karakterleri hakkında konuştukları kısımlar, özellikle Shimazaki Nobunaga’nın düşünceleri, oldukça keyifliydi.

Kiznaiver ilk bölümü itibariyle ilginç bir konunun çok da iddialı olmayan bir başlangıcını bizlere taşıyor.Boku no Hero Academia, Joker Game, Koutetsujou no Kabaneri gibi sezona sağlam bir giriş yapan seriler arasında öne çıkması için ise daha çok çalışması lazım. Noriko ve bu birbirinden tuhaf kişiliklerin ilişkileri nasıl gelişecek, karakterlerin derinliklerine inildiğinde neler göreceğiz, henüz göremediğimiz yedinci günah bu bölümde karşımıza çıkan takımla nasıl bir araya gelecek merak ediyorum doğrusu. Trigger, Kill la Kill ile tarzını sevdirdiği izleyicileri Kiznaiver ile de mutlu edecek mi işte en çok merak ettiğim konu ise bu. Son olarak dilerim bireysel tutkuların insanlığın önüne geçtiği, anlayışın, merhametin eksikliğinin duyulmadığı, hepsinden öte insanların acılarının diğer insanların kalbinde yara açmadığı geleceğe bir umut olacak şekilde biter bu hikaye ve umarım sadece ekranlara yansıyan görüntülerden ibaret olsa da izleyenlerin yüreğine dokunur öyle ya da böyle.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder