Translate

24 Mayıs 2015 Pazar

The Witcher 3: Wild Hunt ~ PC İnceleme



Tür: RPG

Çıkış Tarihi: 19.05.2015

Yapımcı: CD Projekt RED

Diğer Platformlar: Playstation 4, Xbox One


The Witcher 3: Wild Hunt, Andrzej Sapkowski’nin elinden çıkma Witcher evreninde geçen bir oyun. Orta çağ havasını ciğerlerimizde hissettiğimiz, savaşların yıkımını görmüş, iyi ve kötünün birbirine karıştığı, insanların hayatta kalmaya çalıştığı bir evren… Bu evrende ise bizler profesyonel canavar avcısı olan Rivia’lı Geralt’ı canlandırıyoruz. İnsanlar bizi gördüklerinde yüzümüze nefretle bakacak, bizleri oturduğumuz yerden kovalayacak veya bizden yararlanmaya çalışacak. Alacağımız kararlar bizi ya biraz daha kötü yapacak ya da biraz daha iyi ancak şurası kesin ki bu dünyada siyah ve beyaz yok, sadece gri var.

Güneydeki dev Nilfgaard İmparatorluğu önüne geleni yıkarak kuzey krallıklarının topraklarını ele geçirmeye başlamıştır. İmparator Emhyr var Emreis, Temeria Krallığının ortasındaki Vizima’ya yerleşmiştir. Savaştan dolayı insanlar parçalanmış ve dağılmış, fakirlik kol gezmekte insanlar bir dilim ekmeğe muhtaç hale gelmiş. Ancak bütün bunları önemsiz kılacak olaylar gerçekleşmektedir. İmparatorun kızı (ve aynı zamanda witcher olan) Ciri kayıptır ve imparator kızının bulunması için Geralt’ı görevlendirir. Daha doğrusu emreder. Geralt ise küçüklüğünde eğitimini üstlendiği için kendi kızı gibi gördüğü Ciri’yi bulmak için görevi kabul eder. Fakat Ciri’nin peşinde olan sadece İmparator ve Geralt değildir. Boyutlar arası gezip tek getirdiği yıkım olan Wild Hunt adlı bir grup da Ciri’nin peşindedir.

Geralt yollara düşer ve olaylar gelişir…

Witcher’ın en güçlü yönü hep hikaye oldu bana göre ki bir RPG için olması gereken de bu. Wild Hunt bu konuda selefleri gibi oldukça başarılı. 100 saate yakın oyun süresi dendiğinde ağzımın suyu akmıştı. Daha oyunun başından itibaren oyun sizi sarıyor ve bırakmıyor. Senaryo ilerledikçe bolca eski ve yeni karakterleri görüyoruz. Hatta bazen kim kimdi, neciydi unutuyorum. Benim gibi unutkanlar için detaylı bir ansiklopedi hazırlanmış. Karakterler dışında oyun sırasında karşılaştığımız düşman ve yaratıklar da anlatılıyor Bestiary bölümünde. Bu kısmın faydası karşılaştığımız yaratıklar hakkında detaylı bilgi verilip zayıf noktalarının belirtilmiş olması. Sık sık kullanmakta fayda var. Özellikle de düşük seviyedeyken çok faydasını gördüm bu dipnotların.

Oyun yarı açık dünya diyebileceğimiz bir haritada geçiyor. Kıtanın tamamı görünüyor ancak DA: Inquisition’daki gibi ilerledikçe açılan bölgelerde oynuyoruz. Örneğin Kaer Morhen’de başlayıp White Orchard’a geliyoruz. Oradan Vizima’ya ve Velen’e… Bölge bölge oynasak da o bölüm için oynadığımız alan gayet devasa olduğundan zamanımızın çoğu gezinmekle ve keşfetmekle geçiyor. Ama evet, anlaşılacağı üzere Skyrim’deki gibi ilk görevden sonra haritanın ucuna koşamıyoruz. Çıkışına kadar benim de izlenimim oyunun tamamen açık dünya olacağı idi, bu yüzden bir hayal kırıklığı oldu bende de. Ancak Skyrim gibi olsaymış belki de kaybolmaktan oyunun hikayesini kaçıracakmışız gibi bir his oluştu bende. Yine de oyunun toplam alanı Skyrim’den daha geniş, belirtelim.



Yukarıda bir de Kaer Morhen var


Tabii ki de bütün bu alanda koşuşturmak çok fazla zamanımızı alacağından artık bir atımız var: Roach. Yürümekten çok at üzerinde gidiyoruz oyun boyunca. Bizim olduğu kadar atımızın da belirli bir dayanıklılığı var ve bu limiti kadar koşabiliyor. Ayrıca bir de korku seviyesi var. Özellikle çatışma alanına at üzerinde girer ve at üzerinde çatışırsanız atımız korkmaya başlıyor.



Oyunun başında Roach ile…



Oyun Mekanikleri :

Bilmeyenler için söyleyelim; Geralt iki faklı kılıç kullanıyor. Çelik olan insanlara karşı, gümüş olan ise yaratıklara karşı. Bu kılıçların ve tabii ki de kullandığımız zırhların belirli bir dayanıklılığı var. Zarar görürse verdiğimiz hasar ve aldığımız hasar artıyor mesela. Bunlar için ise gidip köyde kasabadaki demircilerden yaptırıyoruz. Zırhlarımıza güçlendirme veya eklentiler yaptırabiliyor yada yeni bir zırh yaptırabiliyoruz eğer elimizde doğru malzemeler varsa. Kılıç dışında seçeneklerimiz de çok. Diğer oyunlardan hatırlayacağımız üzere Sign adı verilen büyülerimiz aynen duruyor. Aard, telekinetik bir dalga, düşmanlarımızı geriye itip, kısa süreliğine bayıltabiliyor. Igni, ateş dalgası, düşmanları ve bazı durumlarda çevreyi yakıyor. Yrden, büyülü bir tuzak alanı oluşturuyor. Quen, Geralt üzerinde koruma kalkanı oluşturuyor. Axii ise düşmanların zihnini etkiliyor. Büyülerimiz dışında çatışma sırasında kullanacağımız bombalar, tuzaklar var. Ayrıca bir de Crossbow’umuz var. Özellikle uçan yaratıklara karşı gayet etkili olan bu ufaklık çoğu yerde ihtiyacımızı görüyor.

Oyunun çatışma mekanikleri bayağı bir elden geçmiş. Alt tuşuyla bir adım, Space ile takla atarak saldırılardan kaçabiliyor, Q ile Sign büyüsü yapıyoruz. R ile envanterimizden atadığımız yiyeceği yiyebiliyor, F ile atadığımız iksiri içiyoruz. Mouse tekerleği ile de bomba, tuzak veya crossbow’umuzu kullanabiliyoruz. Özellikle burada alt ve space ile yaptığımız hareketlere dikkat çekmek istiyorum. Bilmiyorum ben mi beceriksizim ama Wild Hunt önceki oyunlara göre daha acımasız geliyor bana. Gerçi tam aksine oyunun zor modda bile kolayca oynandığını okudum ama zaman zaman Dark Souls mu açtım ben yanlışlıkla diye düşündüğüm oldu. Özellikle düşük seviyedeyken karşılaştığımız bazı yaratıklar sağlam bir atakla canımızın önemli bir kısmını götürebiliyor. Böyle durumlarda Souls serisinden öğrendiğimiz taktikler hayatımızı kurtarıyor. Neydi peki bunlar? Şöyle ki düşman saldırdığında parry yapıyor, saldırıyor, hasar verdikten sonra ya gelen saldırıyı karşılıyor ya da alt-space ile kaçıp tekrar saldırıyoruz yüksek seviyeli düşmana. Düşmanın sağlık barının yanında yeşil renk varsa onu öldürebileceğimiz anlamına geliyor. Kuru kafa varsa kesin ölüm diyor oyun ancak doğru kombine ataklarla indirebiliyoruz kuru kafalıları. Tabii teker teker saldırırlarsa. Daha 3. seviyedeyken üzerime çullanan 4 tane 10. seviye düşman gayet yormuştu beni mesela. Oyun aksiyon RPG diye yardırmayın, dikkatli oynayın.

Önemli bir değişikliğe giden bir başka unsur ise yetenek ağacı ekranı ile crafting-alchemy ekranları olmuş. Diğer oyunlarda meditasyon sırasında yapıp içtiğimiz potion’ları Wild Hunt’ta doğrudan menüye girip hazırlayıp içiyoruz. Oyunu hızlandıran bir özellik olsa da bunu yaparak sadece diğer RPG’ler gibi olmuş Witcher. Oyunun o kendine has ruhunu baltaladığını düşünüyorum şahsen. Yetenek ağacı ise dümdüz olmuş. Özellikle 2. oyunun menü sistemine hastayken burada böyle düz bir menüden seçerek karakter gelişimini gördüğümüzden canım sıkıldı. Ne gerek vardı buna? Son dakikaya bırakılan bir şey miydi acaba? Ayrıca ilk gösterilen envarter ekranından fersah fersah uzak olduğumuzu da hatırlatayım. Şöyle ki bize gösterilen ilk envanter ekranı şu şekildeydi.


İlk gösterilen envanter ekranı

Gayet hoş görünüyor değil mi? Bir de oyundaki ekrana bakalım





Gayet düz ve bayağı bir envanter ekranı olmuş bana göre. Yani, o kadar heyecanlıyız ki oyun için, böyle detaylar canımızı sıkıyor. Ha bunu eleştirmenin bir anlamı yok belki de ancak dediğimi tekrarlıyorum; Witcher ruhuna yakışmamış.

Yetenek ağacına kızıp da göstermemek olmaz. Hatırlarsanız 2. oyunda şu şekildeydi yetenek ağacımız.




3. oyunda ise böyle





Yani gerçekten alelacele yapılmış gibi durmuyor mu sizce de? Bilemedim, böyle yapmışlar bu sefer, neyse diyip geçiyorum.

Bütün bu “garip” değişiklerin yanında oyunun hastası olduğum yanları da var senaryosu dışında, müzikleri. Oyuna asıl ruhunu veren şey bence müzikleri olmuş. Marcin Przybylowicz, Mikolaj Stroinski ve Percival grubunun elinden çıkma ezgiler bizi Orta çağa götürüyor. Özellikle yaratıklarla karşılaştığımızda çalan bir ezgi var ki anlatamam. Abartmıyorum 3 gündür soundtrack’i (ön siparişle geldi) dinliyorum. Evde, işte, yolda yani kulaklığımın takılı olduğu her an…










Gelelim dananın kuyruğunun koptuğu yere, grafiklere… Oyun çıktığı andan beri tartışıyoruz grafikler düşürüldü mü, niye kaplamalar detaysız, niye şöyle niye böyle, liste böyle uzayıp gidiyor. Gerçekten yabancı oyun sitelerden falan takip ediyorum kaç gündür olayı, ben böyle yerden yere vurma görmedim. Açıkçası ben abartıldığı kanaatindeyim. Şöyle ki, CD Projekt bize 2013’te bir video gösterdi. Yalan söylemiyorum resmen ağzımız açık kaldı. Tabii o videodan sonra beklenti çok yükseldi. Günlerce konuşuldu bu grafikler. Oyunun çıkışına yakın ortaya çıkmaya başlayan videolardan insanlar yavaş yavaş işkillenmeye başladı çünkü grafikler daha önceden gösterilen videodan farklıydı. Son hali geldiğinde ise kıyamet koptu. Hele bazı “Master race” kafalı elemanlar verdi veriştirdi. Ancak yapımda emeği geçen insanları tebrik ediyorum, konsolda acayip güzel görünen bir oyun yapmışlar. PC’de ise ondan biraz daha iyi. Aslında tartışmanın bir kısmı da buradan çıkıyor. Bazı oyuncular grafiklerin düşmesini işin içine konsolların girmesini bağlıyor. Hatta bazıları da PC exclusive olsaydı ya diye bağırıyor. CD Projekt ise “abi tamam da para kazanmamız lazım” modunda cevaplar veriyor. Kısacası mükemmel görünen grafikler üzerinden garip bir tartışma dönüyor son birkaç gündür.





Dediğim gibi grafikler bence şahane görünüyor. Gece gündüz döngüsü, bitki örtüsü, ormanlar, kaleler, şehirler, pislikten geçilmeyen köyler… Her şey bizi oyunun dünyasına çekecek güzellikte. Rüzgarla sallanan ağaçlar, otların arasında kaybolduğumuz ovalar gibi bir çok grafiksel detay sizi biraz daha içine çekiyor. Ayrıca oyuna Nvidia’nın Hairworks adlı bir teknolojisi eklenmiş. Bu teknoloji Geralt’ın ve oyunda saç teli bulunan her canlının saç tellerinin (veya kürklerinin) daha gerçekçi görünmesini sağlıyor. Bunu da her birini ayrı ayrı hesaplayarak yapıyor. Görsel olarak çok güzel tabii ancak bunun sonucunda performansa da acayip etki ediyor.





Grafik demişken oyunun performansından söz etmezsek olmaz. Ta yazının başında “oyunu çalıştırmamdan itibaren” gibi bir ifade kullanmıştım. Onu açmak için bu kısmı bekledim, evet. Şöyle ki, oyunu oynamak için gecenin 2’sinde kalkmıştım. Ancak ekran kartı sürücülerinde yaşadığım bir sorundan dolayı bir türlü oyunu çalıştıramamıştım. Bir saat kadar sürücü işiyle uğraştıktan sonra pes edip yatmıştım. Sabah kalktıktan sonra ilk işim sürücü sorununu çözmek oldu. Belli ki Nvidia’daki arkadaşlar “başlarım sizin fabrika çıkışlı overclock’lu kartınıza” demiş. Sürücü sorununu hallettikten sonra bu sefer de oyun 5-10 dakikada bir çökmeye başladı. Çökme sorununu ise downclock yaparak, yani ekran kartını olması gereken saat hızlarına çekerek çalıştırdım. Doğal olarak fps biraz düştü ama yine de rahatlıkla High ayarda (Hairworks kapalı) 40 fps’nin üzerinde çalışıyordu 1.02 yamasında. Geçen gün gelen 1.03 yaması ile oyunun performansının arttığını söyleyebilirim. Kaplama kalitesini ultraya alıp oynamaktayım şu an ve rahatlıkla 45 fps’nin üzerinde oynuyorum GTX 770 ile. Eğer çökme sorunuyla karşılaşırsanız aklınızda bulunsun bu çözüm (sözüm oyunu almamışlara). Oyunda çökme dışında pek hataya rastlamadım. Çok ufak bazı ışıklandırma hataları gözüme çarptı ancak bunun dışında bir şeyle karşılaşmadım. Yeni gelen yama ile de performans açısından oyunda birçok iyileştirilmeye gidilmiş.



Gerçekten son yıllarda çıkan, sadece RPG değil, en iyi oyuna bakıyoruz. Daha sadece üzerinin tozunu almış gibi hissediyorum şu anda. Grafiksel anlamda gözlerimizi alan, hikaye ve müzikleriyle bizi bizden alan, olmuş bir oyun bu. Fırsat bulan herkesin bir şekilde Wild Hunt’a bulaşmasını tavsiye ediyorum. Kesinlikle başında harcadığınız süreye acımayacaksınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder